24 Eylül 2009 Perşembe

ATATÜRK'ün Dini Söylemleri



Atatürk’ün Dini Söylemleri Ve Tavrı

“Atatürk’ün Dini Söylemleri ve Tavrı” başlıklı araştırma yazımız;
10 Kasım münasebetiyle malum medya mensupları tarafından, Atatürk’ü dinsizmiş gibi göstermeye çalışan ve Atatürk’ün cenaze namazının bile kılınmadığı hususunda şüpheler yaratmak isteyenlere bir hatırlatma ve bilmeyenlere de bir bilgi olması için yazılmıştır.

Son günlerde Atatürk’ün “İnsani” tarafını tartışmaya çalışmak, ancak aptalların yapacağı bir düşünce şeklidir.
Ne demek “İnsani tarafı” ?
Asker, polis, güvenlik hizmetleri yapanlar İnsan değil mi?
Bu görevleri icra edenlerin özel hayatı olmayacak mı?
Bu anlayışa göre, Askerlik hizmetinin gereğini yapanlar insan dışı bir yaratık!
Her mesleğin bir gereği vardır. Mesleğinin erbabı da bunu yapmak zorundadır. Yapmadığı taktir de kaybeder!

Mustafa Kemal’in de mesleği ASKERLİKTİR!
Askerin de görevi bellidir. Gerektiğinde;
Vatanı’nı savunmak.
Milleti’ni hür olarak yaşatmak.
Devleti’nin bağımsızlığını korumak.

Galiba Atatürk’ün emperyalistlere karşı aldığı zaferler rahatsızlık veriyor ki; İnsani tarafı(!) tartışmaya çalışıyorlar…

Şimdi de Atatürk’ün ölümü üzerinden yeni bir tartışma ve fitne konusu piyasaya sürülmeye çalışılmaktadır…
Ne yaparlarsa yapsınlar, Türk Ulusu’nun gönlünden Atatürk sevgisini silemeyecekler. Her gün de, Atatürkçü düşünce daha da kökleşecek ve gelişecektir.
Atatürk’ün “Cenaze Namazım Kılınmasın” diye bir vasiyetini de, belgesi ile birlikte ortaya koyamazlar ise, bu iddiaları Münafık olduklarının belgesi olacaktır.

ATA’MIZI ÖLÜMÜNÜN 70. YILDÖNÜMÜNDE RAHMETLE ANAR İKEN;
DİNİ SÖYLEMLERİ VE TAVRI, BELGELERİ İLE BİRLİKTE AÇIKLANMIŞTIR.

YILMAZ KARAHAN




Büyük Önder Atatürk, Türk Milleti’nin dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur”; “Din vardır ve lazımdır.” (Yakınlarından Hatıralar, Asaf İlbay, s. 102) sözleriyle açıklamıştır.
Atatürk Türk Milleti’nin batıl düşünce ve sapmalardan arındırılıp, gerçek Dini yaşamaları için, Kuran’ın anlaşılmasını sağlamak amacıyla Türkçeye çevrilmesi emrini vermiştir. Bu direktif üzerine, Büyük Din Alimi Elmalılı Hamdi Yazır, Kur’an’ın Türkçe Tefsirini yapmıştır. Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki kısıtlı olanaklara rağmen tefsir, 50 bin adet bastırılarak Yurdun her yanına gönderilmiştir.
Sonra Kuran’ın tercüme ettirilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed’in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim.” (Atatürk’ün Temel Görüşleri, Fethi Naci, s.55)
Atatürk camilerde Türk Halkı’nın anlayacağı sade bir Türkçe ile hutbe ve vaaz verilmesini de emretmiştir.
Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, s. 225)

Atatürk 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir’deki Paşa Camii’nde verdiği hutbede:
Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran’daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93) Dinimizin hangi ölçüler içerisinde yaşanmasını açıklamıştır.
Atatürk, İslam dininin tamamen ilme ve mantığa uygun bir din olduğunu bir başka sözünde de şöyle ifade etmiştir:
Bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. … İslam’ın sosyal hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını sürdürme hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini kurallara uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz” (Atatürk”ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s. 90)
Büyük Önder Atatürk, İslamiyet’te ve Türklük’te kadın ve erkek eşitliğini de ifade ederek, gerici kapalı zihniyetlerden vaz geçilmesi gerektiğini de açıklamıştır.
Düşmanlarımız, bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla itham ediyor, duraklamamızı ve çöküşümüzü buna bağlıyorlar; bu bir hatadır. Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların, erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey, Müslüman erkekle, Müslüman kadının beraberce din öğrenerek eğitilmesidir. Kadın ve erkek bu ilim ve eğitimi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak zorundadır. İslam ve Türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kuralla bağlanmış zannettiğimiz şey yoktur. Türk sosyal yaşantısında kadınlar bilimsel yönden eğitim ve öğretim görmekte ve diğer konularda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileri gitmişlerdir.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s.86)


Atatürk:Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif, terakkiye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye istiklalini veren bu Asya milleti içinde daha karışık, sun’i, batıl inanışlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Eğer ışığa yaklaşamazlarsa kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. Onları kurtaracağız.” (Atatürk ve Din Eğitimi, Ahmet Gürbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.32)

Ulu Önder, din adamlarına karşı her zaman samimi bir şekilde hürmetkar olmuş ve saygı duymuştur.
Cumhuriyet’in ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, Atatürk’ün kendisine duyduğu saygı ve hürmeti şöyle anlatmıştır:
Ata’nın huzuruna girdiğimde beni ayakta karşılardı… “Paşam beni mahcup ediyorsunuz” dediğim zaman Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır.” buyururlardı. Atatürk, şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi.” (Atatürk ve Din Eğitimi - Ahmet Gürtaş - Diyanet İşleri Bakanları Yayınları s.12)
Atatürk Kuran okutulmasına da son derece önem vermiştir. Hafız Zeki Çağlarman Atatürk’ün bu yönünü şöyle anlatmıştır:
Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’la uzun yıllar komşuluk yaptık. Her yıl Ramazan ayı yaklaşınca Atatürk kız kardeşine; “Makbule, Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme”der ve hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içerisinde para verirdi.” (Din Toplum ve Kemal Atatürk, Ercüment Demirer, s.10)
Hazırlayan:
YILMAZ KARAHAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder